Geçenlerde bir arkadaşımın yurtdışında okuyan kızına sürpriz bir doğum günü partisi düzenleyecektik.

Benim kişisel zevkim olduğu için, organizasyonunu ben  yapacaktım. Arkadaşıma kızını tanıdığımı ama partinin kızının istediği gibi olması için daha fazla detaya ihtiyacım olduğunu söyledim. Ve başladım sormaya:

-Kızının en sevdiği renk?

-En sevdiği şarkı?

-En çok etkilendiği 5 kitap?

-Seyahat etmekten en çok hoşlanacağı ülke?

-En sevdiği 3 anısı?

-Sosyal medyada takip ettikleri?

-En sevdiği film? Yönetmen? Oyuncu?

-Ne yapılırsa kendini özel hisseder?

-Hayatta şöyle bir şey olsa çok mutlu olurum dedikleri?

-En çok görmek isteyeceği kişiler?

-En sevdiği yemek?

-En sevdiği pasta?

-En sevdiği içecek?

-Kalabalık mı, ihtişam mı? Sakin, sıcak ortam mı?

Arkadaşımın gözleri doldu. Ben bunları bilmiyorum. Çocuğumun son zamanlarını boş geçirmişim diye. Oysa arkadaşım ve kızının çok yakın ve çok sıcak bir ilişkisi var. Farkettim ki, otomatik vitese geçirmişim ve sürekli gaza basmışım. Dur Meltem, bırak bu Ayşe Arman simülatörünü. Kim kolay cevap verebiliyor ki bu sorulara çocuğu için. Hatta kim kolay cevap verebiliyor kendisi için.

Ne kadar tanıyoruz kendimizi? Ne kadar farkındayız kendimizin, tercihlerimizin, ihtiyaçlarımızın? Ben bunu isterim bunu istemem derken bile arkasında öğrenilmişlik, saygınlık ihtiyacı, popülerlik olabiliyor dikkatli incelediğimizde. Oysa film burada başlıyor. İlk adım burası. Herşeyin başı: kendini bilmek. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır.

Kendini bilmek önce yeteneklerini bilmekle başlıyor. Ben ne yaparken çok rahat yapıyorum. Bu soruda bile yakınlardan yardım almak gerekiyor bazen. Aslında çok eğlenceli bir aile veya yakın arkadaş grubu oyunu bu. Herkesin diğerine hangi yeteneklerinin olduğunu söylemesi. Birkaç tur dönünce harika bir liste çıkıyor ortaya.

Sonra neleri sevdiğimizi sıralamamız. Çok az kullanmışız bu soruyu. Ama arayı kapatmalıyız artık. Sorun ne yapmayı seviyorum. Hangi rengi, hangi yemeği, hangi görüşleri, hangi filmleri, hangi kitapları, hangi şehri, hangi ülkeyi, hangi arabayı? Hangi derste daha iyiyim? Hangi sporda? Öğrenme ve çalışma stillerim nasıl? Nasıl bir ortamda, hangi saatlerde, hangi yöntemle çalışmak benim için daha verimli sonuç veriyor? Sonra bir oyun daha oynayın karşınızdaki ile: Tahmin oyunu. Eğlenerek keşfedin.

Şimdi sıra geldi sınırlarımıza. Nelere dayanamıyoruz. Neleri tercih etmiyoruz. Ve neden? Oturup değerlendirin uzun uzun. Ben yıllarca salçalı yemek tercih etmediğimi söyledim. Sonra durdum geriye sarmaya çalıştım filmi, neden sevmiyorum? Buldum ucunu: çünkü ben küçükken ablam salçadan nefret ediyordu. Kim bilir neden? Hiç mantığı olmadan taşımışım bu kısıtı. Kim bilir tercih diye taşıdığımız ne kalıplar var. Burada kalıplarımızdan kurtulma kişisel gelişim çalışması yapmaktan kesinlikle bahsetmiyorum. Bu konuda aldığım sayısız eğitime saygı duyuyorum ama amacımız bu değil. Sadece tercihlerimizi, sınırlarımızı, ihtiyaçlarımızı listelemek.

Benim yol ve yön bulma problemim var mesela. Ankara’dan İstanbul’a geldiğimde akıllı telefon yok tabii henüz, kendimi hep gişelerde buluyordum. Bu benim için bir kısıt idi. Mesela ilaç represantlık işini yapamazdım herhalde.

Şimdi benim hayata bakış açımı berraklaştıran soruya geldi sıra: Değerlerim neler? Bu soru benim bugün olduğum halimle barışık olmamı sağladı. Toplumun ortalama doğrularının neden bana uymadığını anlamamı sağladı. Üniversite yıllarında bir arabanın arkasında şöyle yazıyordu: “Madem ki zekisin neden fakirsin?”. Bu soru yıllarca çok düşündürdü beni. Tüm sınıf arkadaşlarım git gide yüksek pozisyonlara gelip, finansal olarak güçlendikçe. Madem ki zekiyim neden para benim için ilk faktör olmuyordu? Sonra anladım benim değer listemde altlardaydı para. Para hedef değil benim için ama ihtiyaç. Net bir ihtiyaç olduğu gerçeğini yadsımıyorum. Apple’ın kurucularından John D. Coach HP’de 5 katı kazanırken Steve Jobs’un teklifini kişisel bilgisayar onu heyecanlandırdığı için kabul ettiğini yazmıştı. İlk değeri para olsaydı bunu yapamazdı. Değerlerin doğrusu yanlışı yoktur. Sadece sizin için, değerlerin sıralamasını bilmenin, hayat yolunuzu çok berraklaştırdığı gerçeği vardır.

Kartezyen danışmanlık, size kendinizi tanıma konusunda yargısız, sistematik, eğlenerek eşlik etmek istemektedir.

Meltem Turhan Yöndem, PhD

Kartezyen Koçluk ve Danışmanlık Kurucusu